Kayıtlar

OKUMA KAZANCI / Faruk DUMAN

Resim
Okumak, bir kazançtır. Ama ben kazanç sözcüğünü oldum olası sevmem, bu yüzden bunu okuma sevinciyle yan yana koymak gerektir. Sevinç de çok şey kazandırmaz mı insana? Bugün edebiyatseverlerden oluşan bir çevremiz varsa, ne kadar küçük bir çevre de olsa, iyidir. Bu edebiyatseverler herhalde ülkemizin bugünkü ortamında yetişmediler. Öykücüler, romancılar, şairler ve onların okurları, önceki kuşakların, dişleriyle, tırnaklarıyla okur olmuş kuşakların çevrelerinde ortaya çıktılar. Böylece okuma sevincinin kazancı oldular. Yoksa eğitimimizin okur yaratma gibi bir çabasının olmadığı açıktır. Okullarımızdan kaç edebiyat okuru çıkıyor bugün? Elbette, çıkan var ise o da bir kazançtır, ne mutlu ona. Okumak, insanı zenginleştirir, örneğin, kimi vitaminlerden yoksun kalmışsa kişi, yoksun bırakılmışsa, bunu okuyarak tamamlayabilir. Ya da, uyku bozukluğu çekiyorsa, biliyorsunuz, öyle hastalıklar da var, kimileri de düş görememekten şikâyetçi olurlar; onların da ilacı okumaktır. İnsan ge

YAZARLARIN OKUMA HÂLLERİ

Resim
Erhan Bener: Kitap çizmeyi saygısızlık sayıyorum Sabah kahvaltıdan sonra bilgisayar başında çalışmaya başlıyorum ve bu çalışma akşam yemeğine kadar devam ediyor. Okumalarıma ancak akşam yemeğinden sonra, hafif uzanarak başlıyorum. Ağır kitapları ise masa başında okuyorum. Kitapları çizme gibi bir âdetim yok, ders çalışırken bile çizmezdim, bunu biraz saygısızlık sayıyorum. Kitapları okurken kâğıtlara veya ayrı bir deftere not alırım. Başucumda çoğu zaman dört beş kitap bulunur, içinde roman, inceleme, şiir ve araştırma olur, akşamki ruh halime göre hangisi beni çekerse onu okurum. Okumadan evvel kitabı bir karıştırırım, zamanında çok kitap okuduğum ve başladığım kitabı bitirmek gibi bir alışkanlığım olduğu için, bu yaştan sonra zor beğeniyorum artık. Kendi kitaplarımı basıldıktan sonra ve yeni bir baskısı yapılacaksa okurum. Kitabım ilk çıktığında ise, onun matbaa kokusu çok hoşuma gitmişti. *** Orhan Okay: Şiir okumada şartlar ağır olur Okumanın yeri, zamanı ve diğer ş
Resim
S A R H O Ş OLUN Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek soru n bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? - şarap la, şiir le ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama s a r h o ş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları bir hendeğin yeşil otları üzerinde odanızın donuk yalnız lığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız sorun yele, dalgaya, yıldıza , kuşa, saate sorun her kaçan şeye inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun "Saat kaç!" deyin yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını:"Sarhoş olma saat idir...” Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak icin sarhoş olun durmamacasına! şarapla, şiir le ya da erdemle, nasıl isterseniz. (Paris Sıkıntısı - Charles Baudelaire)
Elsa'nın Gözleri / Louis Aragon Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm Orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince Camın kırılan yerindeki maviliğini de Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri. Türkçesi: Orhan Veli Kanık

RÜZGÂR

Resim
Arzularım muayyen bir haddi aşınca Ve sözler kulaklarıma sağırlaşınca Bir ihtiras duyup vahşi maceralara Çıkıyorum bulutları aşan dağlara. Tanrıların başı gibi başları diktir, Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir, Ben de katıp vücudumu bu genişliğe, Bakıyorum aşağlarda kalan hiçliğe. Bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır. Rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır. Burda insan duman gibi genişler, büyür, Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür. Buralarda her düşünce sona yakındır, Burda her şey bizden uzak, «o»na yakındır. Burda yoktur insanların düşündükleri, Rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri. Yanağıma çarpar kanatlarını, Ve anlatır mâbutların hayatlarını. Arasıra kulağını bana verdi mi, Ben de ona anlatırım kendi derdimi. «Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr! Benim arık yalnız sana itimadım var. Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben. Etrafımın sözlerine asla aklım ermedi, Etrafımda bana asla kulak vermedi. Senelerden beri hâlâ anlaşamadık, Ben
Resim
Resim